Mülkiye Egemen Maarif Modeli

Daha önce bu sütunda “Mülkiye Egemen Maarif Modeli” ifadesiyle, artık kronik bir hâl alan bir duruma atıfta bulunmuştuk. Kaldığımız yerden devam etme ihtiyacı doğduğu için aynı başlık altında düşüncelerimizi paylaşmayı sürdürelim istedik. Artık İstanbul’da yeni bir devlet yönetimi teamülü hâline gelen bu durumun sonuçlarını konuşma vaktidir.

Valilik, vilayetin; kaymakamlık ise ilçenin mülki amiridir. Ancak devletin yönetim şeması içerisinde görev ve sorumluluk dağılımı yapılırken, ilgili bakanlıkların yerel bürokratları aracılığıyla devletin hizmet birimleri birbirinden ayrıştırılmıştır. Eğitim hizmetleri Millî Eğitim Bakanlığı’na, sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı’na, spor hizmetleri ise Gençlik ve Spor Bakanlığı’na, diğer hizmet alanları ise kendi bakanlıklarına bağlı olacak şekilde devlet mekanizması yapılandırılmıştır. Her birim, kendi bakanlığı içerisinde “dikey çizgi” ile hiyerarşik olarak birbirine doğrudan bağlıdır; ilçelerde kaymakamlık, illerde ise valilik makamıyla “yatay çizgi” üzerinden dolaylı olarak ilişkilidir.

Burada özellikle vurgulanması gereken husus şudur: Mülki amirler, hizmet birimlerinde doğrudan proje üretmek veya yürütmekle değil; bakanlıkların uygulamalarını, sunulan hizmetlerin takibini ve onayını sağlamakla görevli olmalıdır.

Son dönemde, başta valilik olmak üzere İstanbul’daki mülki amirlerin Millî Eğitim’in iç işlerine aşırı düzeyde müdahil oldukları uygulamalara tanık olmaktayız. Zaman zaman “bu kadar da değil!” dedirten örneklerle karşılaşıyoruz.

Okulların gelir kaynağı olabilecek bahçe ve otopark alanlarının, valilik tarafından kurulan İSTAY adlı şirket aracılığıyla Millî Eğitim’in elinden alınmış olması bu duruma somut bir örnektir. Yaz tatilinde geçici süreyle otopark olarak kullanılan okul bahçelerinde yaşananlara Sayın Valimizin bizzat şahit olması hâlinde, yapılan uygulamanın doğurduğu sonuçları daha net göreceğine inanıyoruz.

Okul öğretmenlerinin kendi araçları için dahi park ücreti ödemek zorunda bırakılması, LGS tercih sürecinde okulları ziyaret eden velilerden otopark ücreti alınması gibi uygulamaların doğurduğu sosyal maliyet hiç düşünülüyor mu?

Okuluna girmek için park ücreti ödemek zorunda kalan bir öğretmenin nezdinde devletin itibarı, çocuğuna okulu göstermek için okul bahçesine girdiğinde otopark ücreti ödeyen bir velinin devlete olan güveni ve Cumhurbaşkanımıza duyduğu muhabbet nasıl bir zarar görüyor, merak edilmiyor mu?

Beşiktaş İsmail Tarman İmam Hatip Ortaokulu’nun yıllardır işlettiği, hayırseveri tarafından okula gelir sağlamak amacıyla yaptırılan otoparkın işletmesinin valilikçe devralınması, hakkaniyet açısından nasıl izah edilebilir?

Spor kulüpleriyle başlatılan, “her okula bir enstrüman” sloganıyla müzik sınıfları açılmasıyla devam eden ve “ödev evi” adıyla okulların mesai saatleri dışında açık tutulmasına kadar uzanan uygulamalar, İstanbul’a özgü bir mülkiye yönetim anlayışının sonucu mudur?

Sayın Valimizin niyetini sorgulamak elbette haddimiz değildir. Belki daha önce görev yaptığı illerde bu projelerin faydasını görmüş olabilir. Ancak yıllardır eğitimin içinde bulunan bir kişi olarak, saha tecrübemiz bize göstermektedir ki bu tür projelerin ömrü, bürokratların görev süreleriyle sınırlıdır.

“Gök kubbede hoş bir seda” bırakabilmek için, eğitim bürokrasisiyle sahici bir iş birliği kuran; eğitimin paydaşlarına ve sahadaki yansımalarına kulak veren yeni bir yönetim anlayışına ihtiyaç vardır. Kim bilir İstanbul’da belki de en çok buna ihtiyaç vardır.

Yayınlama: 20.10.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.