Devlet ekmek ile ayakta durur

Asırlardır hafızalarımıza kazınmış, anlamı derin ve yol gösterici bir söz vardır: “Adalet mülkün temelidir.” Devletin varlık felsefesini özetleyen bu kadim ilke, yalnızca geçmişin değil, bugünümüzün ve yarınımızın da temel dayanak noktasıdır. Ancak ne yazık ki,  bu ilkenin özüne ve çağrısına -bugün-her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir süreçten geçiyoruz.

Son izlediğim Fetihler Sultanı Mehmet dizisinin yeni sezon ilk bölümünde geçen bir diyalog, bu konudaki düşüncelerimi daha da pekiştirdi. Sadrazam Paşa’nın Şehzade Mustafa’ya yönelttiği sorular ve verdiği öğütler, zihinlerimizi son  toplu sözleşme sürecine ve kamu çalışanlarının karşılaştığı adalet sorununa götürüyor.

Devletin işveren sıfatıyla memur ve işçi kesimine farklı yaklaşımları, sözün başında dile getirdiğimiz “adalet” ilkesinin ruhuyla ne kadar örtüşüyor?

Sadrazam Paşa’nın sözleri bu noktada oldukça anlamlı:

Devlet iki temel esas üzerine var olur: Biri ekmek, diğeri ise kılıçtır.

Devlet ekmek ve pusat ile var olur; ancak hangisiyle ayakta durur, korunur?

Mahir kılıç düşmanı zelil eder; lakin aç olan çerinin elinden düşer. Nizam, ekmek ve kılıç ile var olur; ancak ekmek ile korunur, ekmek ile ayakta durur. Zira ekmek, pusat tutan bedeni diri tutar.”

Ve sorunun cevabı açıktır:

“Devlet ekmek ile ayakta durur; kılıç ise ekmeği adaletle taksim etmeye yarar. Ekmeği çalmak isteyene korku salar, ekmek için nizamı korur. Üleşen, ekmeği adaletle taksim etmeyi bilen; bey olur, han olur, sultan olur.”

Bugün savunma sanayiinde elde ettiğimiz başarılar hepimiz için gurur vesilesidir. Yerli ve millî üretimlerin ulaştığı seviye, Türkiye’nin küresel ölçekteki konumunu güçlendirmiştir. Aynı şekilde yapılan yollar, köprüler ve dış politikadaki kazanımlar da bağımsız Türkiye idealinin önemli yapı taşlarıdır.

Ancak, bir devletin gelişmişlik ölçütü sadece güvenlik ve kalkınma göstergeleriyle sınırlı tutulamaz. Gücü temsil eden “kılıç” ne kadar önemliyse, toplumun huzur ve refahını temsil eden “ekmek” de bir o kadar hayati öneme sahiptir. Dış tehditlere karşı güç kullanmak elzemdir; fakat içerideki düzenin ve toplumsal barışın teminatı, emeğin ve alın terinin karşılığının verilmesidir.

Devlet, Hz. Peygamber’in “Çalışanın alın teri kurumadan hakkını veriniz.” uyarısını dikkate almakla mükelleftir. Çünkü devleti ayakta tutan unsur, vatandaşın sofrasına giren ekmektir. Mutfakta yangın büyürse, ne devlet ne de yönetim ayakta kalabilir.

Mülkün temeli olan adaletin gereği olarak;

            •           Devletin, emeğin hakkını gözeterek ekmeği adaletle taksim etmesi,

            •           Ekmeği küçülten yolsuzluklara engel olması,

            •           Kamu çalışanlarının emeğini koruyacak düzenlemeleri hayata geçirmesi bir tercih değil, zorunluluktur.

Unutulmamalıdır ki;

Ekmeği adaletle taksim eden, emeğe hakkını veren, refahı adil biçimde paylaşan yönetimler payidar olur.

Yayınlama: 30.09.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.