Bu yıl Öğretmenler Günü “Hatıran Yeter!” temasıyla kutlandı. Dünyada pek çok anma ve kutlama günü ile eşgüdümlü hareket edilirken, Öğretmenler Günü yalnızca ülkemizde 24 Kasım tarihinde kutlanmaktadır. Tüm dünyada 5 Ekim’de kutlanan bu gün, 12 Eylül darbesinin bir kalıntısı olarak 24 Kasım’a taşınmış ve yaklaşık 45 yıldır öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.
Tarih değişikliğindeki ideolojik angajmanı bir kenara bırakarak, her seferinde birkaç hamasi söz, tumturaklı cümle ile geçiştirilen bugünün, hangi yaraya merhem olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye kapı aralamak istiyorum.
Mesela, “anmalar, anlamaların yerini aldığı zaman, andıklarımızın huzuru ve refahı için gerçekten bir şeyler yapabiliriz.” diyerek başlayabiliriz. Eğitim camiasının derdine ortak olmak istiyorsak önce öğretmenler ile empati kurmak gerektiği de bir başka hakikat.
Atanmak için binlerce öğretmen adayının sırada beklediği gerçekliği hepimizin malûmu. KPSS ve mülakat sürecinin ardından, sözleşmeli olarak atanan öğretmenin çilesi bitmiyor ;sadece boyut değiştiriyor maalesef.
Doğum oranlarının 1,47 seviyelerine düştüğü bir dönemde yuva kuran öğretmen, ne yazık ki aile ve çocuk hasretiyle, üç yıl boyunca adeta kürek mahkûmiyeti misali bir süreç yaşamak zorunda kalarak tanışıyor mesleği ile.
Bir dönem başörtüsü yasağı nedeniyle işi ile inancı arasında sıkışıp kalan kadın öğretmenlerin, bu kez de çakılı sözleşmeli kadro uygulaması nedeniyle işi ile ailesi arasında tercih yapmak zorunda bırakılarak yeni bir imtihanla karşı karşıya getirildiği de unutulmamalıdır.
Okul ziyaretlerinde dinlediğimiz sorunların tamamını burada tek tek sıralama imkanı yok elbette. Ancak öğretmenleri rahatsız eden şeylerin başında -sanılanın aksine- yalnızca mali ve özlük hakları olmadığı unutulmamalıdır. Öğretmenler için en büyük problem, saygınlıklarının her geçen gün daha fazla tartışmaya açılmasıdır. Bunların başında da, geçmişte seri şikâyet hattına dönüşen Alo 124 ve BİMER’in yerini alan CİMER uygulamasının, daha kontrolsüz bir şekilde öğretmenleri yıpratması gelmektedir. Şikâyetin —haklı ya da haksız— bir tık kadar yakın olduğu, savunma hakkının mahkeme masraflarıyla birlikte neredeyse bir memur maaşı kadar yük oluşturduğu bir ortamda, açılan yerli yersiz soruşturmaların öğretmenlerin haleti ruhiyesi her geçen gün daha da bozulmaktadır.
Bu sütunda defalarca dile getirdiğimiz bir hususu da yeniden hatırlatmakta fayda vardır: Bir öğretmenimizin “Öğrencilerle aramıza giren projelerden, gün geçtikçe artarak angaryaya dönüşen evrak işlerinden dolayı şöyle ağız tadıyla öğretmenlik yapamıyoruz” serzenişinin yankısı hala kulaklarımdadır. Bu durum, sanırım meselenin vahametini anlamak için yeterli bir mesajdır.
Bir öğretmenler günü sonrasında temennimiz odur ki; bu senenin, “belirli günler ve haftalar” refleksi ile, “Hatıran yeter!” şarkısının nostalji olarak dinlenildiği, son öğretmenler günü olmasıdır. Bu öğretmenlere verilebilecek en anlamlı hediye olacaktır.
Artık geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz, hatırası ile yetinilen değil, hatırı dikkate alınan öğretmenler olarak çalışmak istiyor vesselam!.